16 Haziran 2018 Cumartesi

Bebeklikten Yetişkinliğe İnsan Beyni


Beynimiz doğumdan ölüme kadar yaşadığımız ortama uyum sağlayabilecek inanılmaz bir yapıya sahiptir. Fakat özellikle çocukluk yıllarındaki duygusal ilgi ve bilişsel uyarıların azlığı insan beyninin gelişimini önemli ölçüde olumsuz etkileyebilmektedir. İlk doğduğumuz zaman beynimiz saf potansiyele sahip milyarlarca bağlantısız nöron bulundurur. Bu da bizi bir yandan bebeklikte bakıma muhtaç bırakırken diğer yandan inanılmaz bir esnekliği de beraberinde getirir. Bir hayvan yavrusu doğumdan hemen sonra ayaklanıp nörolojik programının gerekliliklerini yerine getirebilirken uyum potansiyelini ve daha fazlası olabilme ihtimalini de beraberinde yok eder. 



Mesela bir penguen yavrusu kutuplara bir insandan çok daha iyi uyum sağlayabilirken aynı şekilde ekvatorda yaşamını sürdüremez. Fakat insan beyni barındırdığı potansiyel sayesinde her iki ortama da uyum sağlayabilir.
İlk kısımda da söylediğim gibi yeni doğan bir insanda birbiriyle bağlantısız milyarlarca nöron bulunur. Yaşamının ilk iki yılında aldığı duyusal bilgilere bağlı olarak nöronlar arası bağlantılar hızlı bir şekilde kurulur. İki yılın sonunda bebekteki sinapsların(nöronlar arası bağlantı) sayısı yüz trilyonu aşarak, bir yetişkinde ki sinaps sayısının iki katına ulaşır. Burada beynimiz en yüksek noktasına ulaşmış ve ihtiyacından çok daha fazla bağlantı kurmuştur. Bundan sonraysa beyin kullanılmayan nöral bağlantıları “Budama” yöntemiyle ortadan kaldırır ve kullandığımız bağlantıları da deneyimlerimize bağlı olarak devamlı güçlendirir. Bu yüzden küçük yaşlarda zihnimize kazınan bir nöral bağlantı ağacın köklerinin zamanla derinleşmesi gibi güçlenecek ve yerinden söküp çıkarılması daha zor bir hale gelecektir. 

Bazen psikolojik hastalıklarda çocukluktan gelen yanlış nöral bağlantılarının etkisi gözle görülebilir ve çoğu zaman danışanda bunun farkındadır. Ama yine de kendisine bile anlamsız gelen bu davranışları yapmaktan kaçınmak onun için çok zordur. Çünkü kökleri onun varoluşunun başlangıcına kadar ulaşır. 


Şimdi bu konuyla ilgili bir örnek vermek istiyorum. Şimdi gelin birlikte Boston Çocuk Hastanesinde öğretim üyesi olan Dr. Chales Nelson’un 1999’da Romanya yetimhanelerini ziyareti sırasındaki gözlemlerine biraz bakalım. 

“Küçük çocuklar herhangi bir duyusal uyarana maruz kalmaksızın parmaklıklı bebek yataklarında tutuluyordu. Her on beş çocuğa tek bir bakıcı düşüyordu; bu bakıcılar da, çocukları ağladıklarında bile kucaklarına almamak, yakınlık göstermemek konusunda kesin talimat almışlardı. Çocuklar tuvalet ihtiyaçlarını yan yana dizilmiş lazımlıklarda hep birlikte gideriyor, saçları cinsiyet gözetilmeksizin aynı şekilde kesiliyordu. Çocukların sadece temel ihtiyaçları karşılanıyor sevgi ve ilgiden mahrum bırakılıyorlardı.”

 Burada gördüklerinden sonra Nelson Bükreş Erken tedavi programını başlattı. Ve yapılan araştırmalar sonucu burada yaşayan çocukların IQ puanlarının, genel ortalama olan 100’ün çok altında; 60 ila 70’ler civarında olduğuydu. Çocukların zihinsel etkinlikleri aşırı derece de geri kalmış konuşmada da sıkıntılar oluşmuştu. 

Ancak eğer bu çocuklar erken yaşlarda bu kurumlardan alınıp yeterli uyarıcıya maruz kalırlarsa beyin kendini yeniden düzenleyip olumsuz etkilerden kurtulabilir. Özellikle 2 yaşından önce bu kurumdan alınırsa gelişimi normal düzene dönme ihtimali çok yüksektir. Bu da bize çocukluk eğitiminin insan gelişimi üzerinde ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
 



Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerlerine ne düşse iz bırakır. (Haim Jinott) 


KAYNAKÇA

Eagleman, D.(2015). Beyin: Senin Hikayen. İstanbul: Domingo Yayıncılık.

YAZAR: Muhammet KAZANCI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder