19 Haziran 2018 Salı

Değişen ve Gelişen Bir Yapı Olarak Beyin

Yaklaşık olarak 25 yaşlarına doğru geldiğimizde çocukluk ve ergenlik dönemine özgü beyinsel gelişimler neredeyse tamamlanmıştır. Bu açıdan bakıldığında kişiliğimizin de artık sabitleştiğini ve değişmeyeceğini düşünebilirsiniz. Ama gerçek içinde bundan çok daha fazlasını barındırır. Beynimiz tıpkı bir plastik gibi biçim alabilir ve aldığı bu biçimi koruyabilir. Yaşadığımız her olay, yaşadığımız yerler, arkadaşlarımız, deneyimlerimiz, ilgilendiğimiz hobiler hepsi beynimizde küçük izler bırakır.

Mesela okuduğunuz kitaptan küçük bir kesit sizi o kadar çok etkiler ki beyninizdeki nöral bağlantılar değişir dolayısıyla sizde değişirsiniz. Ve bu değişim nispeten kalıcıdır. Mesela kemancılarda beynin korteksindeki(Beyin Kabuğu) omega adı verilen kıvrım diğer insanlarınkinden daha gelişmiştir. Yaptığımız her şey beyinde fiziksel değişimlere neden olur. Buna başka bir örnek olarak taksicileri düşünebiliriz. Bütün bir şehrin karmaşık haritasını adeta zihinlerine kopyalarlar. Çoğumuz bir satır cümleyi bile akılda tutmakta zorlanırken onlar bunu nasıl başarıyor?

Beyin geliştirilebilen esnek bir yapıya sahiptir. Beyinde tıpkı kaslar gibi çalıştırıldığında güçlenir ve kullanmazsak zayıflar. 

Şimdi bu konuyla ilgili bir araştırmadan bahsedeceğim. Bir grup nörobilimci Londra’da ki taksi şoförlerinin şehrin her kavşağını nasıl akılda tuttuklarını ve doğuştan gelen bir yetenek olup olmadığını anlamak için bir grup taksi şoförüne beyin taraması yapmışlar. Ve beyinlerinde, uzamsal bellekte önemli rol oynayan hipokampüs bölgesinin arka kısımlarının kontrol gruplarına göre daha büyük olduğunu gözlemlemişler. 

Bunun üzerine şu soru akıllarına takılmış; Acaba bu doğuştan gelen bir yetenek mi yoksa sonradan mı gelişmiş? Daha sonra araştırmayı daha uzun süre çalışmış olan taksi şoförleri üzerinde de yapmışlar. Ve bu kişilerin beyinlerinde ki alanın daha az çalışanlardan daha büyük olduğunu gözlemlemişler. 

Bu araştırmanın sonucu yukarıda söylediklerimi destekler niteliktedir. Beyin yetişkinlikte de yeniden şekillenebilir. Yeter ki yeterince çalışın. Einstein’ın da dediği gibi, dehanın 10’da 1’i yetenek 10’da 9’u da çalışmaktır.

KAYNAKÇA

Eagleman, D.(2015). Beyin: Senin Hikayen. İstanbul: Domingo Yayıncılık.


YAZAR: Muhammet KAZANCI




16 Haziran 2018 Cumartesi

Bebeklikten Yetişkinliğe İnsan Beyni


Beynimiz doğumdan ölüme kadar yaşadığımız ortama uyum sağlayabilecek inanılmaz bir yapıya sahiptir. Fakat özellikle çocukluk yıllarındaki duygusal ilgi ve bilişsel uyarıların azlığı insan beyninin gelişimini önemli ölçüde olumsuz etkileyebilmektedir. İlk doğduğumuz zaman beynimiz saf potansiyele sahip milyarlarca bağlantısız nöron bulundurur. Bu da bizi bir yandan bebeklikte bakıma muhtaç bırakırken diğer yandan inanılmaz bir esnekliği de beraberinde getirir. Bir hayvan yavrusu doğumdan hemen sonra ayaklanıp nörolojik programının gerekliliklerini yerine getirebilirken uyum potansiyelini ve daha fazlası olabilme ihtimalini de beraberinde yok eder. 



Mesela bir penguen yavrusu kutuplara bir insandan çok daha iyi uyum sağlayabilirken aynı şekilde ekvatorda yaşamını sürdüremez. Fakat insan beyni barındırdığı potansiyel sayesinde her iki ortama da uyum sağlayabilir.
İlk kısımda da söylediğim gibi yeni doğan bir insanda birbiriyle bağlantısız milyarlarca nöron bulunur. Yaşamının ilk iki yılında aldığı duyusal bilgilere bağlı olarak nöronlar arası bağlantılar hızlı bir şekilde kurulur. İki yılın sonunda bebekteki sinapsların(nöronlar arası bağlantı) sayısı yüz trilyonu aşarak, bir yetişkinde ki sinaps sayısının iki katına ulaşır. Burada beynimiz en yüksek noktasına ulaşmış ve ihtiyacından çok daha fazla bağlantı kurmuştur. Bundan sonraysa beyin kullanılmayan nöral bağlantıları “Budama” yöntemiyle ortadan kaldırır ve kullandığımız bağlantıları da deneyimlerimize bağlı olarak devamlı güçlendirir. Bu yüzden küçük yaşlarda zihnimize kazınan bir nöral bağlantı ağacın köklerinin zamanla derinleşmesi gibi güçlenecek ve yerinden söküp çıkarılması daha zor bir hale gelecektir. 

Bazen psikolojik hastalıklarda çocukluktan gelen yanlış nöral bağlantılarının etkisi gözle görülebilir ve çoğu zaman danışanda bunun farkındadır. Ama yine de kendisine bile anlamsız gelen bu davranışları yapmaktan kaçınmak onun için çok zordur. Çünkü kökleri onun varoluşunun başlangıcına kadar ulaşır. 


Şimdi bu konuyla ilgili bir örnek vermek istiyorum. Şimdi gelin birlikte Boston Çocuk Hastanesinde öğretim üyesi olan Dr. Chales Nelson’un 1999’da Romanya yetimhanelerini ziyareti sırasındaki gözlemlerine biraz bakalım. 

“Küçük çocuklar herhangi bir duyusal uyarana maruz kalmaksızın parmaklıklı bebek yataklarında tutuluyordu. Her on beş çocuğa tek bir bakıcı düşüyordu; bu bakıcılar da, çocukları ağladıklarında bile kucaklarına almamak, yakınlık göstermemek konusunda kesin talimat almışlardı. Çocuklar tuvalet ihtiyaçlarını yan yana dizilmiş lazımlıklarda hep birlikte gideriyor, saçları cinsiyet gözetilmeksizin aynı şekilde kesiliyordu. Çocukların sadece temel ihtiyaçları karşılanıyor sevgi ve ilgiden mahrum bırakılıyorlardı.”

 Burada gördüklerinden sonra Nelson Bükreş Erken tedavi programını başlattı. Ve yapılan araştırmalar sonucu burada yaşayan çocukların IQ puanlarının, genel ortalama olan 100’ün çok altında; 60 ila 70’ler civarında olduğuydu. Çocukların zihinsel etkinlikleri aşırı derece de geri kalmış konuşmada da sıkıntılar oluşmuştu. 

Ancak eğer bu çocuklar erken yaşlarda bu kurumlardan alınıp yeterli uyarıcıya maruz kalırlarsa beyin kendini yeniden düzenleyip olumsuz etkilerden kurtulabilir. Özellikle 2 yaşından önce bu kurumdan alınırsa gelişimi normal düzene dönme ihtimali çok yüksektir. Bu da bize çocukluk eğitiminin insan gelişimi üzerinde ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
 



Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerlerine ne düşse iz bırakır. (Haim Jinott) 


KAYNAKÇA

Eagleman, D.(2015). Beyin: Senin Hikayen. İstanbul: Domingo Yayıncılık.

YAZAR: Muhammet KAZANCI