26 Mart 2016 Cumartesi

Engel mi? Öğrenilmiş Çaresizlik mi?




 
Bugün burada hepimizin karşılaştığı engelleri aşacağız ve bundan daha fazlasına değineceğiz. Ama baştan söyleyeyim hiç bilmediğiniz tamamen yeni fikirler ortaya atmayacağım zaten bildiklerinizi size tekrar hatırlatacağım. Bugünün konusu zihnimizde ki zincirler ya da cam kavanozlar. Neden bu metaforları kullandığımı konuşma ilerledikçe sizde anlayacaksınız. Şimdi önce engel ve öğrenilmiş çaresizliğin ne olduğuna bakalım.






TDK sözlüğünde engel : Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen neden, mani, mahzur, müşkül.Eylemin nesnel, ruhsal ya da toplumsal kısıtlanması.
Yani engel bizi hayatımızı yaşarken yolumuzdan kısa süreliğine alıkoyan her şey. Örnek verecek olursak yaşayabileceğimiz bir şey olsun KPSS’ye çok çalıştık fakat ilk sınavda başarısız olduk. Bu bizim önümüzde bir engeldir. Engelin aşılması mümkündür. İçinde bulunduğun durumu değerlendirir yani strateji ve taktikler dener kendinizi geliştirirseniz eninde sonunda bu engeli aşabilirsiniz.

Bu duruma bir sürü örnek verebilirim içinden hepimizin bildiklerinden birini seçiyorum. Thomas Edison ampulü icat etmeden önce tam 999 kez başarısızlığa uğramış. O bu engellerin herhangi birinde vazgeçebilirdi. Etrafındakiler 999 kez başarısızlığa uğradın hala neden devam ediyorsun dediklerinde o; kendine bir lambanın nasıl icat edilemeyeceğini bulduğunu söyledi. Ve 1000. denemesinde başardı.

Denemekten vazgeçseydi bu başarısızlığı onu ömür boyu bırakmayacaktı.

Öğrenilmiş çaresizlik: Organizmanın göstermiş olduğu tepkilerin sonuca ulaşmaması durumunda, sonucu değiştiremeyeceğine karşı oluşan inançtır.

  • ·         Martin Seligman tarafından 1965 yılında ortaya atılmıştır.(tr.m.wikipedia.org/Öğrenilmiş_çaresizlik)

Birçok kişinin bildiği iki örnekle başlayalım. Bunlar sirk hayvanlarının eğitimleriyle ilgili.

Pirenin eğitimi için bir cam kavanoza kapatılır ve pirelere alttan ısı verilir. Pireler can havliyle kaçışırlar cama çarpıp düşerler bu olay defalarca devam eder ta ki pireler artık kaçmaya çalışmayıncaya kadar. Daha sonra cam kavanoz kaldırılır fakat zihinlerine bir cam kavanoz çoktan yerleşmiştir.

Benzer eğitim fillere uygulanır; fillerin ayaklarına zincirler bağlanır filler bu zincirleri kırıp kurtulmak isterler fakat ayaklarında ki acıyla kalırlar. Sonunda zincirler çıkarılır fakat fillerin zihinlerine çoktan bir zincir yerleşmiştir.

Şimdi sanıyorum ki ilk başta ki metaforlar anlaşılmıştır. Peki gerçek hayatta bu olay nasıl olur?
Bu hepimizin az çok tahmin edebileceği bir cevap. Bunu iki şekilde açıklamaya çalışayım birinci olarak şu durumu düşünün; ilk defa aşık oldunuz fakat sevdiğiniz kişi size yüz vermedi olmadı bir süre bunun acısını çektiniz. Daha sonra tekrar aşık oldunuz yine olmadı ve siz artık denemekten ve hayal kırıklığına uğramaktan korkmaya başladınız. Ve artık asla aşkı bulamayacağınızı düşünmeye başladınız ve bir daha denememeye karar verdiniz. Birde ikinci duruma bakalım, küçüklüğünüzden beri etrafınızda ki herkes sizin aptal ve işe yaramaz olduğunuzu söyledi. Bir süre sonra sizde öyle olduğunuzu düşünmeye başladınız.


İşte bu durum öğrenilmiş çaresizlik olarak adlandırılır. Hepimiz bilinçsiz olarak öğrenilmiş çaresizliğe çanak tutarız. Belki de böyle yapmak ve bütün suçu tek bir yere atmak daha kolaydır. Öğrenilmiş çaresizlik fikirlerin gelişmesine de büyük bir engeldir. Çocukluktan beri engellenen girişimcilik ve başıma icat çıkarmamalar bireyin yaratıcılığını azaltır. Bundan kurtulmak için zihnimizde ki hayali camları aşmalıyız.
·       
          
         

          Araştırmalara göre öğrenilmiş çaresizlikle depresyon arasında da bağlantılar vardır. Çok fazla öğrenilmiş çaresizlik yaşayan insanlarda depresyon görülme riski çok yüksektir.(www.bilgierdemdir.com/2014/10/öğrenilmiş-çaresizlik)

Şimdi sizlere bazılarını tanıdığınız bazılarını ise hiç tanımadığınız örnekler vereceğim. Bu örneklerle başarının her ne kadar “kusursuzluğun ve idealizmin karışımı” gibi görünse de, aslında cesaret ve sabırdan başka bir şey olmadığını göstermeye çalışacağım.





 Michael  Jordan: NBA kariyeri başlamadan önce öğrenim gördüğü kolejin basketbol takımından yeterince yetenekli olmadığı düşünüldüğü için çıkarıldı.
Jordan: “Kariyerim boyunca 9000’den fazla şut kaçırdım ve 300’ü aşkın maç kaybettim. En az 26 kritik anda maçı kazanma görevi bana verildiği halde bunu başaramadım. Özetle diyebiliriz ki kariyerim boyunca sayısız defa başarısız oldum” (www.uplifers.com/ilham-veren-5-başarısızlık-hikayesi/)






 
J.K Rowling: Bundan yıllar önce sancılı bir boşanma sürecinin ardından gelen işsizlik ve parasal sıkıntılar yüzünden intihar eğilimli olacak derecede depresif günler geçiren yazar, Harry potter’la rötarlı bir tren yolculuğunda tanıştığını anlatıyor. Fikri bulduktan sonraki 5 yıl boyunca harıl harıl çalışan Rowling, kitabın yayınlandığı 1997 yılında bir patlama yaptı! Ve hala ingiltere’nin gelmiş geçmiş en çok satan yazarı ünvanına sahip. (www.uplifers.com/ilham-veren-5-başarısızlık-hikayesi/)






 

Stephen King: Stephen’ın ilk romanı neredeyse her basımevinden geri çevrildi ve oda romanını çöpe attı. Karısı ise romanı çöpten alarak ona yeniden başvurması için ısrar etti ve tekrar tekrar yapılan başvurular sonrasında şu an ki başarısını elde etti. (http://ilhancaglar.net/basari.html)









Son bir örnek daha açıkçası benim içlerinde en çok taktir ettiğim kişi budur. Yerinde başka biri olsa öğrenilmiş çaresizlik bataklığında çöküp gideceği bir engeli aşıp önce insanlara karşı kazanan sonrada insanları yanına toplayan biri. Bu kişinin adı Lizzie.



 
Lizzie Velasquez: Tedx konuşmacısı. Çok nadir görülen bir hastalığı var. 28 Kilo ve bu kilonun üstüne de çıkamıyor. Ayrıca dünyanın en çirkin kadını olarak etiketleniyor. Fakat 25 yaşında ve 3 kitap yazan Lizzie en çok okunan motivasyon kitaplarına sahip. Ayrıca yakında hayatının filme çekilmesi de planlanıyor. (http://www.yeniisfikirleri.net/lizzienin-ornek-basari-hikayesi-film-oluyor)





Şimdi bu kadar konuştum ama aslında bütün bunlar kısa bir cümle içindi; hepimizin zihninde hayali zincirleri ve cam kavanozları vardır. Bunları bilip kırabilirsek işte o zaman ilerleyebiliriz. Ben demiyorum ki hepimiz yeni şeyler yapıp üretelim. En basitinden öğrenilmiş çaresizliği aşabilmek bize daha nitelikli bir yaşam sunar.







19 Mart 2016 Cumartesi

Travma ve Kriz'de Tedavi Süreci



Krizler ve travmatik olaylar bireyi duygusal, davranışsal ve fiziksel olarak olumsuz etkileyen baş edilmesi güç ve normal yaşam şartlarını zorlaştıran olaylar ve durumlardır(krizler ve travmalar,Ayten Zara)
  
Hayatımızın bir döneminde baş edemeyeceğimiz bir yaşantı geçirme olasılığımız çok yüksektir.
Krizde tedavi sürecini anlatmaya çalışırken böyle bir örnek olayla başladım. Bir ailedeki psikolojik durumu kısaca gözden geçirdim ve tedavi sürecini yazdığım kısa ve kurgusal seanslar üzerinden anlatmaya çalıştım

Tedavi sürecinin 3 aşaması; I.Başlangıç, II.Orta Faz, III. Sonuçlandırma

Birde kısaca neden kriz konusuna değindiğimi açıklamak istiyorum. Bunun nedeni bu sıralar sıkça yaşanan patlamalar(örnek ankaradaki patlama) ve bunların insanlarımızda açtığı travmalar. İlk bu olayların insanlar üzerindeki etkisini tam anlayamamıştım fakat insanlardan sık sık bu patlamalarla ilgili kabuslar duymaya başladım ve bunun toplu travmaya neden olabileceğini düşündüm. İnşallah ilerleyen yazılarımda bu durumla ilgili alınabilecek önlemlere deyinebilirim..

 OLAY

Örnek olay biraz üzücü belki gazetelerde göreniniz olmuştur. Fotoğraftaki kızın adı Gizem Akdeniz. Öldürüldüğünde henüz 6 yaşındaydı. Şimdi bu olaya ve ailenin neler yaşayabileceğine kısaca bakalım. Olayın gerçekleşme nedeni ailenin akrabası olan S.A ile Gizem'in büyük ablası Gamze'nin planlanan evliliklerinin bozulmasıydı. Bu duruma öfkelenen S.A aileden önüne kim gelirse ona zarar vermek için eve geldi. Evde sadece küçük kız vardı annesi çarşıya bir şey almak için gitmişti. S.A Gizem'i piknik bahanesiyle evden çıkardı ve  önce bıçaklayarak sonrada yakarak öldürdü.
Ailenin içinde olduğu duruma bakarsak; anne çocuğunu evde yalnız bıraktığı için kendini suçlayacak devamlı belkilerle kendini yiyip bitirecektir. Benzer şekilde ablada belki evliliği reddetmeseydim böyle olmazdı gibi benzer düşüncelerle kendini bitirecektir. Olayın betimlemesi bile insanda travma yaratabilecek gibi görünürken kim bilir bu durumu yaşamak ne kadar zordur. Babada da benzer suçluluk duyguları oluşabilir çoğu zaman yakınını kaybeden insanların kendilerini suçlu hissettikleri konular mantığa dayanmamaktadır. Şimdi aşağıda kendi yazdığım bazı diyalogları ve bunlardan faydalanarakta tedavi sürecini vereceğim. Bu süreçte babanın tedavi sürecini işledim çünkü ailenin güçlü bireyi o gibi görünüyordu. Eğer onun krizin aktif sürecini başarıyla atlatmasına yardım edebilirsem ailenin hayatlarını da kurtarabilirim..

       I.Oturum

Danışman: Merhaba Mustafa, danışmaya gelme amacın nedir?

Baba: Arkadaşım profesyonel yardıma ihtiyacım olduğu konusunda ısrar etti. Başta gelmek istemedim ama ailem için sağlam durmam gerektiğini söyleyince en azından deneyelim dedim.

Danışman: Profesyonel yardıma ihtiyacınız olduğunu söylediğiniz konudan söz edebilir misiniz?

Baba: Şeyyy (duraksama) Böyle bir durum nasıl anlatılır bilemiyorum. Açıkçası bunu deşmenin bana ne faydası olacak.

Danışman: Mustafa, anladığım kadarıyla çok yoğun duygular yaşıyorsun ve bunu nasıl anlatacağını bilmiyorsun.

Baba: Hem evet, hem hayır. Ben sadece bunun faydalı olacağından emin değilim.

Danışman: Buraya geldiğine göre bu sürecin en azından işe yarayacağını umuyorsun. Gelin birlikte çözüm yolları bulmaya çalışalım.

Baba: Haklısınız.(yutkunur) Ben kızımı kaybettim buraya gelme sebebim bu.

Danışman: Kızınızın ölümü hakkında daha fazla söz edermisiniz? 

1) BAŞLANGIÇ 

  •  Bilgi alma ve değerlendirme işlemleri uygulanır(Bireyin ne için geldiği?, daha önce böyle bir problemle karşılaşıp karşılaşmadığı? Vb.) Yukarıda da benzer sorularla başladık. 

  • Bu hırpalayıcı durumun tanımı yaptırılır. Olayı yoluna koymak için o ana kadar yapılanlar, yardım arayışları konuşulur.Bu aşama ilk oturumun en önemli aşaması sayılabilir. Çünkü travma yaşayan bir birey ilk başlarda olay hiç olmamış gibi davranabilir. Daha sonrada olayı direk kabul etmez araya inkar, çarpıtma gibi savunma mekanizmalarını sokar.

  •  Durumun bireyi ne denli yaşamdan kopardığı araştırılır. Belli bir alanda mı, yoksa tüm yaşamı etkileyen bir sorun mu yaşanmaktadır. Bunu belirleme de “çok zor günler yaşıyorsun…?”, “nasıl idare ediyorsun?” şeklindeki yaklaşımlar etkili olur.
  • En önemli sorun nedir ve nereden başlamak gerekir? Sorularına birlikte cevap arama.
    Açık, net, spesifik bir çalışma programı yapılır. Bu konuda krizdeki birey ile anlaşma halinde olunmalıdır. 

     

       II.Oturum

Danışman: Geçen oturum kızının ölümü ve hissettiklerin hakkında konuştuk. Bunun oluşturduğu sorunlardan bahsediyorduk istersen buradan devam edelim. Evde durumlar nasıl?
Baba: Evde birbirimizle konuşmuyoruz. Eşim kendini ev işlerine verdi sabah akşam temizlik yapıyor. Sanırım bu onun durumla baş etme şekli. O olay olduğundan beri ev ölü evi gibi.(gözleri dolar)

Danışman: Aileni kötü durumda görmek ve birşey yapamamaktan dolayı kendini çaresiz hissediyorsun. Peki sen gününü nasıl geçiriyorsun? Örnek bir gününden bahsedebilirmisin?

Baba: Sabahları gördüğüm kabuslarla uyanıyorum. Ve(duraksıyor) kızımın öldüğünü tekrar tekrar hatırlıyorum. Gün içinde hiçbirşey yapacak halim kalmıyor.

Danışman: Hissettiğin duyguları paylaşabileceğin biri var mı?

        III. Oturum

Danışman: Geçen oturumlarda kızının ölümü ve sonrasında yaşadığınproblemlerden bahsettik. Beraber üzerinde duracağımız.bir plan hazırladık. Bu hafta neler yaptın?

Baba: Dediğiniz önerilerilerin bazılarını yapmaya çalıştım. Eşimle o günden beri ilk kez kızımızın ölümü hakkında konuştuk. Uzun saatler birlikte ağladık. Dediğiniz gibi birbirimizle bunları konuşmak iyi oldu. İkimizinde gerçekten konuşacak çok şeyi varmış.

Danışman: Çözümler için çaba göstermen beni sevindirdi. Peki ailenin diğer üyeleri ve arkadaşlarınla ilişkilerin nasıl?

Baba: Şeyyy.. Arkadaşlarla konuşmadım. Dediğiniz gibi küçük çocuklarımı olabildiğince kızımın ölümünün ayrıntılarından uzak tutuyorum. Bu kaybı anlayabildiklerinden emin değilim. Büyük kızım Gamze ise sizinle görüşmeyi kabul etti.

2) ORTA FAZ ( 2-5 seans)

  • Olayın kişideki etkileri üzerinde durulur. Olay ve olayın kişi üzerindeki etkileri iyice anlaşılmaya çalışılır. Travma yaşayan bireylerin sıklıkla sosyal hayatı yok olur bu durumda ya eski sosyal hayatını yeniden düzenlemesi için ya da yeni bir sosyal hayat oluşturması için bireyle çözüm yolları geliştirilir. Destek grupları bu konularda bazen yardımcı olmakla birlikte kronik yas durumuna yatkınlık yaratma riskinide içinde bulundurur.

  • Bireyin güçlü ve zayıf yönleri üzerinde objektif bir şekilde durulur. Ve bunlardan yapıcı ve yararlı olanlar üzerinde odaklanılır. Bireyin var olan potansiyelini ortaya çıkarması ya da geliştirmesi esas amaçlardandır. 
     
  • Çözümün bireyin içinde olduğu desteklenir, somut çözüm yolları belirlenir.
     
  • Kısa zamanda uygulanmak üzere ev ödevleri verilir. Bunlar kaybettiği sosyal ortamı tekrar sağlamasına yardım edecek şeyler olabilir. Örneğin birileriyle görüşme ayarlanabilir.( Not:Bireye, travmasını birileriyle konuşması için zorlama yanlış bir yaklaşımdır)
    
   SON OTURUM
Danışman: Bugün seninle son oturumu yapacağımı daha önceden söylemiştim. Bu oturuma başlamadan önce bu güne kadar yaptığımız oturumları kısaca toplayalım. İlk oturumda konuşmakta biraz isteksizdin çünkü danışma sürecinin işe yarayacağından şüphe duyuyordun...................................... Kısaca oturumların özetleri böyle. Psikolojik danışmaya gelirken ki beklentilerin ve davranışsal amaçlarından ne kadarı karşılandı?
Baba: Açıkçası ilk geldiğimde sizinde söylediğiniz gibi çok umutlu değildim. Fakat şimdi kızımı geri getiremesemde yaşamam gereken bir hayat ve ailem var. Ailemle ilişkilerim ilk geldiğim zamana göre çok daha iyi. Artık karımla duygularımızı paylaşıyoruz. Kızımlada aynı şekilde.
Danışman: Peki bitireceğini duyunca ne hissettin?
Baba: İlk başta biraz kaygılandım. Çünkü buraya geldiğimde perişan bir haldeydim. Fakat hayatımın sonuna kadar danışmaya devam edemem. 

 

 

3)SONUÇLANDIRMA (1-2 görüşme)

 

  • Geçmiş görüşmeler gözden geçirilir. 
  • Bireyin bitirmeye yönelik dirençleri varsa bunun üzerinde çalışılır. Çoğu danışanın bitirmeyle ilgili kaygıları vardır bu kaygılar üzerine bitirmeden önceki görüşmede konuşulması süreç açısından çok önemlidir.
  • Buraya geldiği günden beri kaydedilen gelişmelere bakılır. Bu gelişmeler danışmana motive verir.
  •  Şuan ki durum ve gelecek planlamaları konuşulur. Bu konu süreci bitirmeden önce kalan önemli durumlardan biridir. Danışma sürecinin son dokunuşları olarak düşünülebilir.
  • Kapının ona daima açık olduğu mesajı verilir ve oturum tamamlanır.

 

 Travma Tedavi Süreciyle İlgili Genel Bilgiler

 

1>> "Ya Hep Ya Hiç" Mantığı, travma geçiren bireylerin düşünce sistemini ifade eder. Birey olayları düzgün bir şekilde işleyebilme farklı açılardan bakabilme kabiliyetini düzgün kullanamaz. Bu durumda bireyin önüne farklı çözüm yolları sunmalı ve doğru kararı almasına yardım etmeliyiz. 


2>> Destekleyici tutum, travma geçiren bireylerde danışma sürecinde önemli bir yer tutar. Fakat destekleyici tutumun düzeyine 1. oturum dışında dikkat edilir. Çünkü aşırı destekleyici tutumlar bireydeki psikopatolojik süreçlerle ilişkili olarak iç görünün kaybedilmesine neden olabilir.
3>>Krizin aktif döneminde birey bir dönüm noktası yaşar. Bu dönüm noktası yaklaşık 4-6 hafta içinde ya iyiye ya da kötüye doğru bir seyir izler. Bu yüzden krize müdahalede en çok başarı krizden hemen sonra yapılanlarda görülür.
4>>Krize müdahale hizmeti kısa dönemlidir.
Zaman sınırlaması olmasının nedenlerinden biride, zaman sınırlamasının başvuranın motivasyonunu arttırabileceğidir. En çok 12 görüşmede sonlandırılır. Uzunluğu genellikle 6 görüşme etrafındadır.
5>> Kişinin kriz deneyiminden öğrenme becerisini güçlendirirken, gelişme şansıda tanır. Travma yaşamanın çok kötü bir durum olduğunu biliyorum fakat şöyle bir durum var ki birey en çok değişim ve gelişime bu dönemlerde açıktır çünkü eski başetme mekanizmaları artık işe yaramamaktadır. Bu dönem başarıyla atlatılabilirse küllerinden doğan Anka kuşu gibi gelişerek çıkma ihtimaliniz vardır.
 Sen, ben, hiç kimse hayat kadar güçlü darbe vuramayız. Ama önemli olan ne kadar güçlü vurabildiğin değil. Önemli olan o darbeyi yedikten sonra ileriye doğru devam edip etmediğindir. Kaç darbe alıp hayatta yoluna devam edebiliyorsun. İşte kazanmak böyle bir şey. (Rocky Balboa)

 

 

 





11 Mart 2016 Cuma

Günümüzün Hastalığı: “Yalnızlık”





Yalnızlık günümüzde birçok insanın bir dönemde olsa yaşadığı bir ruh halidir. Zaman zaman hepimizin yalnız kalmaya ihtiyacı vardır (Kimi insanların diğerlerinden daha fazla yalnız kalmaya ihtiyacı vardır). Fakat bu yalnızlık kendini dış dünyadan soyutlamak için değil kendi içine, kendini tanımak için yaptığın yolculuklar için işlevseldir.
 Şimdi bağımsız bir birey olma ihtiyacıyla ait olma ihtiyacını düşünelim. Bu ihtiyaçlar kimi zaman birbirleriyle çelişir ve insan bağımsızlığından vazgeçme ve yalnız kalma gibi iki seçenek arasında hissedebilir kendini. Bu durum insan sağlığı için hiç uygun değildir. İnsan bu iki ihtiyaç arasında bir denge sağlamak zorundadır. Ama elverişsiz koşullar ve problemlerle başa çıkma becerilerine sahip olmama gibi etkenler insanların bu ikilemi sağlıklı atlatamamalarına neden olabilir. Bu durumda eğer tek başımıza bu durumu atlatamıyorsak bir uzmandan yardım almamız gerekebilir.

Yalnızlık, senin içinde bulunduğun durumla ilgili değil, senin kendi içinde hissettiğinle ilgilidir. Mesela bazı insanlar etrafında çok insan olmasını yalnız olmamak olarak algılayabilirler. Ama etrafında çok fazla insan olmasına rağmen kendini yalnız hisseden insanlarında sayısı azımsanmayacak derecededir (Bireysel farklılıklar söz konusudur). Yalnızlık niceliksel olmaktan çok nitelikseldir. İnsan için en zor yalnızlık biçimi etrafında onlarca insan varken kendini yalnız ve anlaşılmamış hissetmektir.

 Bunları söylerken fiziksel yalnızlığı da hafife almış görünmek istemem. Psikolojik araştırmaların ve vaka incelemelerinin sonuçları gösteriyor ki en kötü iletişim bile iletişimsizlikten daha iyi. Roman kahramanı Robinson Crusoe’u tanımayan yoktur. Düşünelim ki bizi her şeyden soyutlanmış bir ortama koysunlar sizce ne olur? Bununla ilgili bir araştırma var gönüllü denekleri her şeyden yalıtılmış bir odaya koyuyorlar ve insanlar birkaç gün gibi kısa bir sürede akıl sağlığını yitirmeye halüsinasyonlar görmeye başlıyorlar. Tamamen yalnız olmanın sonuçlarını bu deney gayet açık bir şekilde gösteriyor.

Şimdi biraz yalnızlık türlerine bakalım:
1) Sosyal Yalnızlık: Sosyal çevreye uyum sağlayamama durumudur. Örneğin başka bir ülkeye gittiğinde ya da okul değiştirdiğin de yaşadığın yalnızlık gibi.
2) Duygusal Yalnızlık: İnsanlara olan güvenini yitiren kişinin kendini uzaklaştırmasıyla yaşadığı yalnızlıktır.
3) Kişisel Yalnızlık: Bu insanların kişilikleri nedeniyle yalnız kalmalarıdır. İçedönük olma, öfkeli olma ve insanları kırma vb.
4) Varoluşsal Yalnızlık: Bu yalnızlık, ölüm ve yaşam karşısında duyulan derin ve başkaları tarafından yok edilemeyen kaygıyla sıkıdan ilişkilidir. Bu yalnızlığı yaşayan insanlar hayatın anlamı gibi felsefi sorularla uğraşırlar.
Yalnızlık yaşlılıkla da doğrudan ilişkilidir. Özellikle gelişim dönemlerini başarılı geçirememiş bireylerde daha sık görülür.

İnsanların yalnızlığını tedavi edebilmek için onların olaylara bakış açısını, niyetini, yorumlama ve farkındalığını değiştirmek gerekir.
                                            

                                     YALNIZLIK ÇEKENLERE ÖNERİLER


  • Eğer çekingen ve utangaç bir yapınız varsa ilişki kurmaya küçük adımlarla başlayın. Birden tam bir ilişki içine girmeye çalışmanın sonucu başarısız olursa, yeni ilişkiler için olan isteğinizi azaltabilir. Dediğim gibi küçük adımlar. Bununla ilgili bir liste yapabilirsiniz. Önce daha kolay yapabileceklerinizden daha zor olanlara doğru bir liste.

  • İlgi alanlarınızı geliştirin ve ilgi alanlarınıza uygun gruplara ya da etkinliklere katılın. Sizinle aynı ilgi alanlarına sahip kişilerle birlikte olmaya çalışın.

  • Gönüllü çalışmalara katılmak hem sizi daha huzurlu yapar hem de yeni ilişkiler geliştirmenizi sağlar.

  • Başkalarıyla kurduğunuz ilişkilerin nitelikli olmasına dikkat edin. Yani bağımlı, yargılayıcı ve saldırgan ilişkiler içine girmeyin.

  • Elinizden geldiği kadar girişimci olmaya çalışın. İlk iletişimi siz başlatmaya çalışın.

  •  İlişki kurmak istediğiniz kişiyi iyi dinlemeye çalışın. Başkalarını dinlemeyi öğrenirseniz onlarda sizi dinlemeye daha istekli olacaktır. 



                          "Bilmezler yalnız yaşamayanlar
                            Nasıl korku verir sessizlik insana;
                              İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
                                     Nasıl koşar aynalara,
                                          Bir cana hasret.
                                              Bilmezler." (Orhan Veli)

Bana Biraz Yaratıcılık Verebilir misin?

"Çok az insan yaratıcı olarak kabul edilir: Birkaç ressam, birkaç şair; milyonda bir kişi. Bu saçmalıktır. Her insan doğuştan yaratıcıdır. Çocukları izlersen görürsün. Bütün çocuklar yaratıcıdır (Osho)."

Yaratıcılık nedir? Bazılarımızın diğerlerinden daha yaratıcı olmasını sağlayan nedir? Yaratıcı olabilmek için yüksek bir zekaya mı sahip olmak gerekir? Yaratıcılığın ruhsal rahatsızlıklarla bağlantısı var mıdır? Toplum ve yaratıcılık arasında nasıl bir ilişki vardır?

Bu sorulardan bir kısmı ya da çoğu ilginizi çekmişse yazıya devam edin ve birlikte bu soruların cevaplarını inceleyelim. Eğer hiçbiri ilginizi çekmediyse burda bırakmak size zamandan tasarruf sağlayabilir.

Şimdi ilk soruyla başlayalım "Yaratıcılık Nedir?
Torronce yaratıcı düşünme testi el kitabında yaratıcılığın tanımı: "Yaratıcılık, sorunlara, bozukluklara bilgi eksikliğine, kayıp öğelere,uyumsuzluğa karşı duyarlı olma; güçlüğü tanıma, çözüm arama, tahminlerde bulunma ya da eksikliklere karşı denenceler geliştirme, bu denenceleri değiştirme ya da yeniden sınama, daha sonrada sonucu başkalarına iletmektir.

Hepimizin bir ölçüde yaratıcı olduğu ve yaratıcılığın geliştirilebileceği kabul edilir. Peki bizi sınırlandıran ve yaratıcı kabul edilen insanlardan ayıran ne? Yaratıcılık bir süreç olarak kabul edilir. Genelde bu şu dört aşamadan oluşur: 1)Bilgi toplama 2)Kuluçka 3)Fikir veya keşif 4)Değerlendirme ve gerçekleştirme.
Fakat bu dört aşamayı her zaman takip etmez. Bazen bu aşamalar yer değiştirebilir ya da bazıları atlanarak gerçekleşebilir. Yaratıcılığın bir kalıbı yoktur. Bir kalıbı olsaydı zaten bu yaratıcılık olmazdı. Hatta çoğu zaman yaratıcılık kalıpları tamamen parçalamakla doğru orantılıdır. O yüzden aklınıza birşey geldiğinde onun üzerine gidin deneyin, olmadı mı tekrar deneyin, tekrar, tekrar, tekrar...
Hatalar yapacaksınız, düşeceksiniz belki de aşağılanıp alaya alınacaksınız. Yaratıcı olmanın riskli tarafı budur.

Şimdi yaratıcı kabul edilen insanların ortak özelliklerinden bazılarına bakalım:
  • Zekidirler fakat çok zeki olmak zorunda değildirler. Mc. Kinnon'a göre, "120'nin üzerinde bir IQ skoru ile yaratıcılık arasında herhangi bir korelasyon yoktur."
  • Kısa zamanda çok sayıda değişik düşünce üretmede başarılıdırlar.
  • Sorunlarla uğraşmak onları güdüler. Hata yaptıklarında denemeye devam ederler. Fakat bu denemeler Einstein'ın dediği gibi hatayı tekrarlamak değil yeni düşünceler üretmektir.
  • Yeterli kanıt toplamadan, karar vermekten kaçınırlar.
  • Küçük detaylardan çok, sorunun anlam ve doğurgularıyla ilgilenirler.
  • Soyut veya somut nesne ve kavramlar arasında bağlantıları yakalayabililer ve ilişkilendire bilirler.
  • Hayal gücünün zenginliği, esnek düşünebilme ve konulara odaklanabilme yetileri vardır.
Bu özellikler arttırılabilir. Yaratıcı kişi sadece problemlere yaratıcı çözümler bulabilen değil aynı zamanda yaratıcı sorular sorabilen kişidir. Yaratıcılık bir sonuç değil bir süreçtir. Sonuca bakarak yaratıcılığa bakarsak hata yapmış oluruz.

Şimdi "Yaratıcılığın ruhsal rahatsızlıklarla bağlantısı var mıdır?" sorusunu inceleyelim.
Freud, yaratıcılığın bilinçaltı ve ID'le bağlantısı olduğunu ileri sürmüştü. Fazla gelişen süperegonun yaratıcılığa kaynak sağlayan id'i bastırdığını söylemişti. Bu konuda bende Freud'la aynı fikirdeyim. Fakat Freud'un yaratıcılıkla ilgili katılmadığım bazı noktaları var. Freud, nevrotiklik ile yaratıcılık arasında bir bağlantı olduğunu söyler. Ben bu fikrine katılmıyorum. Birçok araştırmacınında benim bu fikrimi doğrulayan görüşleri var.

Bazı araştırmacılar şizofreniye neden olabilen genlerle yaratıcılık arasında bir bağlantı olduğunu da söylüyor. Bunlara benzer birçok çalışmada var. Bu çalışmaların sonucu; yaratıcılık ve ruhsal sıkıntılar arasında kuvvetli bir bağ olduğunu gösteriyor.Yaratıcı kabiliyeti olan zeki insanlarda ruhsal sorunların oranı genel popülasyona göre oldukça yüksek. Van Gogh'u bunlara örnek verebiliriz.

Son olarakta kısaca toplumumuzun ve eğitim sistemimizin yaratıcılık üzerindeki etkisine bakalım.
Toplum kimleri daha çok ister? Şüphesiz kurallara uyan, sessiz, sakin, eleştirmeyen uygulayan insanları. Bu özellikler ise yaratıcılıkla zıt kutupları oluşturuyor.
Birde eğitim sistemimize bakalım; ses çıkarmayan, öğretmenin dediklerini sünger gibi emen, hocanın verdiklerinin dışına çıkmayan ( çünkü o zaman hocanın otoritesi sarsılır ) öğrenciler yetiştirmek.
Sizinde fark ettiğiniz gibi Türkiye'de yaratıcılık kendine yer bulamıyor. Çocukluğumuz bizim en yaratıcı olduğumuz zamanlardır. Herhangi bir kalıp düşünce daha yoktur. Esnek bir düşünce yapımız vardır. İsterseniz şimdi bir şey deneyelim; Bir yetişkin ve bir çocuğa ne olduğu tam anlaşılmayan bir resim gösterin ve nelere benzediğini sorun.Yetişkinler 2,3 örnek verebilirken, çocuklar rahatlıkla 6,7 örnek verebilecektir. Yaratıcı olmak istiyorsak içimizdeki soran, sorgulayan çocuğu unutmamalıyız...

"Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere." (Albert Einstein)

6 Mart 2016 Pazar

Psikolojik Film Önerileri


 
Aşağıda kendi izlediklerimden bazı örnekler verdim umarım işinize yarar.

 

 1) 12 Kızgın Adam

 

 


Konusu: Babasını öldürmekle suçlanan bir gencin kararı 12 kişilik jüri üyesine bağlıdır. 11 kişi suçlu bulur 1 kişi ise emin değildir. Acaba diğer 11 kişiyi ikna edebilecek mi? Tek bir odada geçmesine rağmen gerçekten izlenmesi gereken çok güzel bir film.





 

 

 

2) Zindan Adası

 


Konusu: Filmde, Teddy Daniels ve Chuck Aule isimli iki polis memurunun, Rachel Solando adlı bir akıl hastasının ortadan kaybolması üzerine tehlikeli akıl hastalarının tedavi gördüğü Shutter Adası isimli bölgede konuşlanan Ashecliffe Hastanesi'ne soruşturma yapmak için gitmesi ve sonradan gelişen esrarengiz olaylar aktarılıyor. Burada karşılaştıkları isyan tablosu ve çığrından çıkan işler bu davayı gittikçe zora sokacak, zamanla rüya ve gerçek arasındaki sınırlar zorlanacaktır. Başrolde Leonardo Di Caprio'nun oynadığı filmin sonunda insanlar iki sonuç arasında kalıyor. Bakalım siz ne çıkaracaksınız?


 

 

 

 

3) Das Experiment

 


Konusu: Zimbardo'nun Hapishane deneyinden esinlenerek yapılan bir filmdir. Deney, bilim adına bir oyun olarak başlar. 20 adam; iki hafta; 4000 Mark para uğruna bir oyun oynarlar. Oyun yapay olarak oluşturulmuş bir hapishanede insanın saldırgan davranışlarının araştırılmasıdır.8 kişi gardiyan, 12 kişi mahkum olur. Mahkumlardan kurallara uymasını isteyen gardiyanlar bunu sağlamak için şiddet uygulamak dışında herşeyde serbesttir.Oyun oynanmaya başlar ve olaylar karışık boyutlara ulaşır... Hem de çok karışık..

 

 

 

 

4) Die Welle

 


Konusu: 1967 yılında California'da yaşanmış gerçek bir olayı günümüz Almanyasına aktaran , faşizmin köklerine dair etkileyici ve güncel bir hikaye.Film, enerjik ve karizmatik bir öğretmen olan Rainer Wegner'ın otokrasi üzerine verdiği ders ile başlar. Öğrencilerin ilgisizliği üzerine dikkatlerini çekmek için bir deney yapmaya karar verir.Öğrenciler, umulmadık bir şekilde bu deneyden zevk almaya başlarlar...




 

 

 

 

5) Guguk Kuşu

 


Konusu: Akıl hastası numarası yaparak güvenlik önlemleri daha az olan bir akıl hastanesine sevkedilen bir mahkûmun geçirdiği zamanı konu alıyor. Mahkûm, bu süre içerisinde hem kaçma planları yapıyor hem de akıl hastanesindeki diğer hastalarla farklı bir diyalog kuruyor. Terapilerdeki kendi başına buyruk hareketleri ve özgürlüğe olan düşkünlüğü nedeniyle diğer hastalara kötü örnek olduğunu düşünen baş hemşire Mildred ile de büyük sorunlar yaşıyor.




 

 

 

 

6) Tehlikeli İlişki

 


Konusu:
Carl Gustav Jung ve Sigmund Freud beraber çalışan iki psikiyatrdır. Psikanalizin temellerini oluşturan çalışmaları sırasında, psikolojik olarak düzensiz bir yapıya sahip Sabina Spielrein ile tanışırlar. 18 yaşındaki bu genç kız, ikilinin çalışmalarındaki bir denek gibidir. Profesyonellik dışında da psikiyatların ilgisini çeken bu genç kadın, sınırların ortadan kalktığı tutkulu bir serüveni başlatacaktır. Çok eşliliği savunan Otto Gross'un da gruba katılmasıyla çalışmalar farklı bir yön alacaktır. İçgüdülerin ve insan doğasının keşfi hakkında her bir karakter iç dünyasıyla yüzleşecektir.
Kaliteli kadrosuyla psikanalizin babası Freud ve genç aşkı Sabina'nın hikayesine göz atıyoruz. Analitik psikolojinin kurucusu, İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung'da bu aşk üçgeninin içinde.



 

 

 

 

 

7) Umut Işığım

 




Konusu: Kendi için değil de her zaman karısı için mücadele eden bir adamın hayat hikâyesi ele alınmıştır. Her zaman her olaya iyimser bakan Pat Peoples karısı onu başka bir erkek için terk ettiği gün akli dengesini yitirerek akıl hastanesine yatırılmıştır. Orda kaldığı süre zarfı boyunca Pat, kendisini karısının istediği gibi biri olmak için değiştirmeye karar vermiştir. Hastaneden çıktıktan sonra annesinin babasının yanına yerleşip tek amacı olan karısını geri kazanmaktır. Ama Tiffany ile karşılaşıncaya kadar olan düşünceleri genç güzel kadınla tanıştıktan sonra tamamen değişir.

 

8) The Ron Clark Story


Konusu:  Ron Clark’ın kendi hayat hikâyesinden esinlenilerek yazılan filmde bir anda hayatının nasıl değişebildiğini gözler önüne seriyor. Ron Clark, sıradan bir öğrenim hayatına yeni başladığında yepyeni öğrencileri ile başlar. Bakalım öğrencilerin hayatında nasıl br yer edinebilecek..






 

 

 

 

9) Lord Of The Files (Sineklerin Tanrısı)

 


Konusu: Okyanus üzerinde iken uçakları kaza yapan otuz kadar Amerikan askeri okul öğrencisi yakınlardaki ıssız bir tropikal adaya çıkarlar. Kazadan hiçbir erişkin sağ kurtulamamıştır. Yetişkinlerin dolayısı ile baskının ve kuralların olmadığı bir dünya üstelik de bir mercan adasının cenneti andıran ortamı ile birleşince çocuklara başlarda çok güzel gelir. Kendilerine göre bir düzen kurup oyunlar oynayıp avlanırlar. Ancak aradan zaman geçtikçe oluşan rekabet, korku ve güvensizlik bu bir bakıma demokratik düzeni terkedip kabile düzenine geçmelerine ve bunun sonucunda da gitgide vahşileşip korkunç bir kişiliğe bürünmelerine yol açar. Kaçınılmaz olarak da kamplaşma başlar. Bir grup çocuk uygarlığı temsil eden akılcı ve karizmatik Ralph’ın liderliğini kabul ederken,diğer bir grup da ilkelliğin temsilcisi olan Jack’in peşinden giderek kampı terkederler. Jack çevresindekileri ‘bilinmeyen’ le korkutarak kendine bağlamış ve kontrol altında tutmaktadır (dinlerin metaforu). Jack ve etrafındakiler avlanırlar, çiğ et yerler ve bunun sonucunda gittikçe daha da vahşileşirler. Ralph’ın kampına baskınlar düzenleyip işi cinayet işlemeye kadar vardırırlar…

 

 

 

10) Koro (Les Choristes)

 


Konusu: Sene 1949, savaş sonrası Fransa... Clement Mathieu, erkek öğrencilerin eğitim gördüğü bir yatılı okula öğretmen olarak gelir. Çocukların hepsi birbirinden çok farklı ve asi yaradılışlıdır. Clement önce ne yapacağını şaşırır, sonra da onlara en iyi bildiği şeyi öğretmeye karar verir; müzik! Kurduğu koro sadece kendisinin değil tüm çocukların hayata bakışını değiştirecektir. 











 

 

 

 

11) Rain Man 

 


Konusu: Los Angeles’ta maddiyate dayalı bir hayat süren fırlama Charlie ile değişik bir hastalığa sahip Raymond’un dramatik ama aynı zamanda komik de olabilen serüvenleri anlatılıyor. Raymond otistik bir birey fakat bazı konularda da yetenekleri var. Hayatı para olan Charlie de bu durumu kullanmaya çalışıyor. 








 

 

 

 

12) Benim Adım Sam 

 


Konusu: Zeka geriliği olan bir baba ve onun kızı hakkında olan film gerçekten çok önemli sorulara değiniyor. Babasının Zeka geriliği olmasına rağmen küçük bir çocuğu ailesinden almak ne kadar doğru bir davranış? Kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim.





 

 

 

 

13) Akıl Oyunları

 


Konusu: Prof. Nash çok zeki bir adamdır. Fakat gençlik yıllarından beri ilerleyen bir hastalığı vardır ve bunun farkında değildir. Aklıyla şizofreniyle yaşamayı öğrenen John Nash'ın hayat hikayesinden esinlenerek yapılmış bir filmdir.












 

 

 

 

14) Kimlik (Çoklu Kişilik Bozukluğu)

 


Konusu: Karanlık ve felaket kokan bir gecede ortaya çıkan bir kasırga o sırada farklı dertler peşinde koşan on yabancıyı bir araya getirir. Birbirini daha önce görmemiş olan bu on yabancı çeşitli sebepler nedeniyle bir otele sığınmak zorunda kalır. Bu izbe otelde dışarıdaki dünyayla iletişimini kaybeden bu yolcular kısa bir süre içerisinde çeşitli tuhaf durumlara tanık olmaya başlarlar. Kim olduğunu bilmedikleri bir güç, seri bir şekilde cinayetlere imza atmakta, hayatta kalmak anbean daha da zorlaşmaktadır.






 

 

 

 

15) Mozart ve Balina

 


Konusu: Otizmli iki genç olan Donalt ve Isabella'nın aşk hikayesini ve otizmli bireylerin karşılaştıkları sorunları içeren çok güzel bir film.










 

 

 

16) Makinist (ınsomnia)

 

 

Konusu: Uyku sorunu bir makinistin yaşadıklarını anlatan çok güzel bir film. Uykusuzluk uzadıkça makinist bazı fiziksel ve zihinsel sorunlar yaşamaya başlar. 









 

 

 

 

17) Truman Show

 


Konusu: Kurgu olan bir yaşamda insanı işleyen bir filmdir. Düşününkü mükemmel kurgulanmış ve herkesin sizin üzerinize düştüğü bir hayat var. Bu kurgu hayatımı seçerdiniz yoksa gerçekliği aramaya mı çalışırdınız?








 

 

 

 

18) Benim Adım Khan

 


Konusu: Asperger sendromu (sosyal bozukluklara sebebiyet veren bir otizm çeşidi) hastası olan Rizwan Khan, Mumbai'nin Borivali bölgesinden bir müslümandır. Rizwan Hintli bir dul olan Mandira ile evlidir ve San Fransisco'da yaşamaktadırlar. 11 Eylül olaylarının ardından Rizwan, Los Angeles havaalanında 'şüpheli' davranışlarından dolayı alıkoyulur. Tutuklanışın ardından tanıştığı terapist Radha, ona bu durumundan ve hastalığından kurtulması için yardımcı olur. Rizwan bunlardan sonra Obama ile görüşüp adını temize çıkarmak için bir yolculuğa çıkar.





 

 

 

 

19) Sil Baştan

 


Konusu:  Joel Barish (Jim Carrey)'in eski sevgilisi Clementine (Kate Winslet) yaşadıkları iki yıllık ilişkiye dair tüm anılarını gizemli tıbbi bir müdahale ile kafasından sildirir. Bunu öğrenen Joel çok üzülür ve aynı prosedürü kendi üzerinde uygulatmaya karar verir. Bütün anılarını sildirmek için derin uykuya yattığında, gözlerinin önünden Clementine ile yaşadığı günler geçer. Joel aslında Clementine'i unutmak istemediğini anlar ve müdahaleyi durdurmak için çabalar.

 

 

 

 

20) Ölü Ozanlar Derneği

 


Konusu: 50'lerin Welton Akademisi, ciddi, disiplinli ve akademik çevrelerde saygınlığı yüksek olan bir okuldur. Okul yönetiminin muhafazakar ve ortodoks tavırları okulu öğrenciler için sıkıcı ve bunaltıcı bir hale getirmektedir. Fakat yeni ingilizce öğretmeni John Keating'in okula atanmasıyla çok şey değişecektir.






 

 

 

 

21) Lie To Me

 


Konusu: Beden dili konusunda ünlü olan Paul Ekman'ın hayatından esinlenerek yapılmış bir dizidir.







 

 

 

 

22) İn Treatment

 


Konusu: Her bölümü bir danışma seansı olan 3 sezonluk bir dizidir.









 

 

 

 

23) The Mentalist

 


Konusu: Psikolojik ve poliseye bir dizidir. Farklı açılardan size katkıları olabilir.