26 Nisan 2017 Çarşamba

FENOMENOLOJÄ°K YAKLAÅžIM ÃœZERÄ°NE

 Her zaman ne varsa onu gör. Acele etme. Bir ÅŸeyi yanlış anlamaktansa anlamamak daha iyidir.(Osho)

Fenomenolojik yaklaşım, bireyin davranışlarını anlayabilmek için onun kendine özgü algılayışını ve yaÅŸantısını bilmemiz gerektiÄŸini savunur.  Dayandığı temel  ise, gerçeÄŸin bireylerin algılayış biçimlerine göre deÄŸiÅŸmesi ve algılarına göre davranmalarıdır. Bu yaklaşımı daha ayrıntılı incelemeden önce benlik kavramına da bakalım.

Benlik kavramı, kişinin kendisi hakkındaki algısından oluşur. Kişinin ne olduğu görüşlerinin yanı sıra ne olmak istediğini de içerir. Şimdi aşağıdaki soruları kendinize sorun verdiğiniz cevapların bütünü sizin benlik algınızı oluşturur.

Ben kimim?

DeÄŸer verdiÄŸim ÅŸeyler neler?

Yapabildiklerim yeterliliklerim neler?

Nasıl biri olmak istiyorum?

Ne istiyorum?

Fenomenolojik yaklaşım üzerinde düşünürken aklıma bazı sorular takıldı. Bunlar;
 Bir insanın benlik algısı çok hızlı deÄŸiÅŸirken onun fenomenolojik alanına girmek mümkün mü? EÄŸer mümkünse bu nasıl olur?

Kimler kendi fenomenolojik alanından çıkıp başkalarının fenomenolojik alanına girebilir?

Åžimdi ilk sorudan yolculuÄŸumuza baÅŸlayalım. Benlik algısı çok hızlı deÄŸiÅŸebilir. Fakat ne kadar deÄŸiÅŸse de biz yine de aynı kiÅŸi olduÄŸumuzu düşünürüz. Benlik algısının deÄŸiÅŸime direnci bizim benlik algımızın bütünlüğü ve uyumuyla ilgilidir.  Åžimdi sorunun özüne dönelim peki baÅŸkalarının fenomenolojik alanına girmek mümkün mü? 
Evet bu mümkün görünüyor. Öncelikle karşıdaki kişiyi koşulsuz kabul (olduğu gibi herhangi bir şart koşmadan, onu sadece kendisi olduğu için kabul) etmeliyiz. Bazı durumlarda karşıda ki kişinin gerçek benliği ile ideal benliği arasındaki uçurum çok fazla oluyor. Bu durumlarda onun fenomenolojik alanına girmekte oldukça zorlaşıyor. Bundan sonra yapmamız gerekenler dinlemek, anlamak ve anladığımızı ona aktarabilmek yani empati kurabilmek. Sadece dinlemek ve anlamak karşımızdakinin fenomenolojik alanına girmek için yeterli değildir. Karşıdaki kişiye onu anladığımızı aktarmamızda gerekir.

Bura da ÅŸu durum söz konusu kendi iç diyarların da yolculuk yapmayan kiÅŸiler baÅŸkalarının iç dünyalarına ya hiç ulaÅŸamaz ya da o dünyada yollarını kaybederler. Erdinç Duru hocamızın çok güzel bir sözü vardır; “ Kendi karanlığına kör olan biri baÅŸkalarının karanlığına ışık olamaz”.
Bu da bizi aklıma takılan ikinci soruyu getiriyor. Kimler kendi fenomenolojik alanından çıkıp başkalarının fenomenolojik alanına girebilir?

Öncelikle bu kişi kendi iç diyarında yeterince dolaşmış ve aydınlık ve karanlık noktalarını iyice tanımış olmalı.
Kendini aydınlık ve karanlık her yönüyle kabul etmeli. Yani kendisine karşı koşulsuz bir kabul gerçekleştirebilmeli.
Değişime açık olmalı çünkü karşıda ki kişinin diyarlarında gezmek her iki kişi içinde bazı değişimlerin oluşmasını sağlar. Bu durumu aynı kozanın içine girmiş iki tırtılın kelebeğe dönüşmesi olarak zihninizde canlandırabilirsiniz.

Aşağıda ki cümleyi daha önce başka bir yazımda kendi diyarımıza yolculuk için kullanmıştım fakat aynı şekilde başkalarının diyarına yolculuk için de kullanılabilir.

“Alice gibi tavÅŸan deliÄŸinden yuvarlanıp tanımadığın bir diyara düşmek”  

Irvin D. Yalom’un iddialı bir varsayımı vardır. Her insan için bir terapi yöntemi geliÅŸtirilebilir. Åžimdilik bu varsayım uygulanabilir görünmüyor fakat fenomenolojik yaklaşım buna en yakın olabilecek ÅŸey gibi görünüyor.



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder