(V for Vendetta)
Düşünün
ki sizin için başa çıkması çok zor durum ya da olaylarla karşılaştınız ve
egonuz sizi korumak için bazı savunma yollarına başvurdu. Mesela trafik
kazasında çok sevdiğiniz birini kaybettiniz ve hemen ardından kim olduğunuzla
ilgili hafızanızı kaybettiniz ya da kendinizi farklı bir yerde farklı bir
kimlikle yaşarken buldunuz ama bunların hiçbirinin bilincinde değilsiniz. Belki
de çocuk yaşta babasız kalan bir kız çocuğusunuz ve hem kendinizi hem de
annenizi korumak için çok zayıf olduğunuzu hissediyorsunuz. Bunu sizin yerinize
yapabilecek bir kişilik oluşturdunuz ve aynı beden de yaşamaya başladınız ama
siz bu kişiliğin farkında değilsiniz. O varken siz yoksunuz siz varken o yok.
Yukarıda
ki durumların hepsi sanki bir film senaryosundan alınmış gibi görünse de hepsi
gerçek hayatta karşılaşabileceğimiz türden bozukluklar. İsterseniz şimdi bu
ilginç bozuklukların dünyasına biraz göz atalım.
Disosiyasyonun
kelime anlamı çözülme, ayrışma ve kopmadır. Kendi aralarında birlik oluşturan
bir ruhsal etkinlik grubunun, kişiliğin geri kalan bölümüyle bağlarını
kopararak bağımsız bir biçimde etkinlik göstermesi durumuna denir. Disosiyatif
tepkiler, bireylerin dış dünyadan gelen stres faktörleri ya da iç dünyadan
gelen tehlikeli uyaranlar karşısında psikolojik dengesini devam ettirmesine
yarayan savunma mekanizmalarından biridir. Diğer savunma mekanizmalarında da
olduğu gibi aşırı ve sürekli kullanılması kişinin günlük hayatını ve çevresiyle
olan ilişkilerini olumsuz yönde etkilemesine sebep olmaktadır.
1) Psikojenik Amnezi: Amnezi
durumlarında kişi yoğun anksiyetenin eşlik ettiği bir dizi yaşantısını tümden
unutur ve bilinçli bir şekilde belleğine çağıramaz. Fakat unutulan bu
yaşantılar tümden yok olmaz bilinçaltında varlıklarını sürdürmeye devam ederler
ve hipnoz altındayken bu yaşantılarını hatırlayabilirler. Travma etkisi
yaratabilecek olaylardan sonra bir savunma mekanizması olarak kullanılmasına
sık rastlanılmaktadır.
Gelin
örnek bir olayla bu durumu zihnimiz de somutlaştırmaya çalışalım. Şimdi hayal
edin ki bir savaş alanındasınız ve etrafınızdaki insanlar tek tek ölüyor ve siz
de ölüm gerçeğiyle çok ağır bir şekilde yüz yüze kalıyorsunuz. Savaş alanında
bayılmışsınız ve uyandığınız da bir hastanedesiniz. Kim olduğunuzu ve neler
olduğunu hatırlamıyorsunuz. Herhangi bir fiziksel hasarınız yok ama egonuz sizi
korumak için kaldıramadığınız anıları bastırmaya çalışıyor.
3) Çoğul Kişilik: Bir çok filme konu olmuş,
psikolojiyle fazla ilgisi olmayanların bile dikkatini çeken bir bozukluktur.
Dissosiyatif kimlik bozukluğu olan kişilerde en az
iki ayrı egonun varlığı ve belirli zamanlarda birinin öne çıkıp bedeni
yönetmesi söz konusudur. Farklı ego durumları, birbirinden bağımsızdır ve
birbirinden farklı düşünce yapılarına sahiptirler .
Bu ego durumlarının farklı bellekleri vardır ve
birbirleriyle temasının olmaması
nedeniyle bellekte boşluklar oluşabilmektedir. (Davison
ve Neale, 2004).
Bazen
farklı ego durumlarının birbirleriyle konuşmaları da olabilmektedir. Ayrıca bu
benlikler birbirlerinden çok farklı özelliklerde olabilmektedir. Mesela bir
kişilik çok uysal, sakin, anlayışlı iken diğer kişilik asabi ve saldırgan
olabilir. Bir kişilik miyop olabilirken diğer kişiliğin gözlerinde herhangi bir
problem olmayabilir. Bir kişiliği çok iyi bir ressam olurken diğer kişilik düz
çizgi çizemeyen biri olabilir. Bu bozukluk aynı zamanda beynimizin müthiş
kapasitesini yansıtıyor gibi görünüyor.
Bu ayrıca
üzerinde durulabilecek bir konu ama burada uzatmak istemiyorum isteyen
arkadaşlar split (parçalanmış)
filmini izleyebilir ya da okumayı seviyorsanız Stevenson’un Dr. Jekyl ve Mr. Hyde adlı yapıtını
okuyabilirsiniz.
2) Psikojenik Füg: “Suçu işleyen kişi ben olamam,
çünkü ben başka bir kişiyim”
Bazen
kişi içinde bulunduğu zor durumlardan, bulunduğu yerden uzaklaşarak kaçmaya
çalışabilir. Bu durumu yaşayan kişi birden bire evinden, işinden uzaklaşır ve
yeni bir kimlik benimseyerek yeni bir hayat kurabilir. Yeni bir ismi
benimseyebilir, hatta eski kişilik özelliklerinden farklı olarak yeni kişilik
özellikleri edinebilir.
Yeni baştan hayata başlama isteği birçoğumuzun
aklının bir köşesinden geçmiştir. Yeni bir kişilik, beyaz bir sayfa belki. Ama
ne kadar istersek isteyelim içinde bulunduğumuz hayata bağlı durumdayız. Belki
arada sırada bu hayaller bizi rahatlatsa da psikojenik füg gibi durumlarda bu
bizim bütün kimliğimize yabancılaşmamıza kadar çıkan bir savunma mekanizmasına
dönüşebiliyor. Bu da günlük hayatımızı çok zor durumlara sürükleyebiliyor.
4) Depersonalizasyon: En kısa tanımıyla bireyin
kendine yabancılaşması anlamına gelmektedir. Kişinin kendi benliğine dair
algısının ya da yaşantısının tamamen karışması ve yıkıcı bir biçimde
değişmesidir.
Depersonalizasyon
yaşayan kişi birden bire kendilik duygusunu kaybedebilmektedir. Bazı vakalarda
da kişinin kendini bir makineymiş gibi düşünmesi ve diğer insanları da robota
benzetmesi söz konusudur. Kişi sanki dünya gerçek değilmiş ve rüyada yürüyor gibi
düşünebilmektedir (Davison ve Neale, 2004).
Özellikle
birçok farklı alanda takip etmekte zorlandığımız gerek teknolojik gerekse
kültürel birçok hızlı değişimlerinde bireylerin kendilerine yabancılaşmalarına neden
olduğu söylenebilir. Son olarak Engin Gençtan’ın kitabından aldığım bir örneği
sizinle paylaşmak istiyorum.
Yirmi iki yaşındaki Bayan E.
Annesiyle birlikte gittiği bir Avrupa kentinde geçirdiği olağandışı bir
yaşantıdan sonra bir hekimden yardım istemeye karar vermişti. Genç kızın
“Kaybolduğum Gün” olarak nitelendirdiği bu yaşantıyı onun ağzından dinleyelim:
“O gün annemi yalnız bırakıp çok
iyi tanıdığım bu kentte bir başıma dolaşmaya çıkmıştım. Birden kendimi o ana
kadar hiç bilmediğim bir duygu içinde buldum; ben kendim değildim, çevrem de
sanki kimse yoktu ya da benim onlara ulaşabilmem imkansızdı. Yoğun bir sisle
örtülmüş gibi çevremde ki sokağı, binaları görebiliyordum, ama hepsi donakalmış
bir dünya gibiydi, sanki bu dünyadan başka bir yere gitmiştim. Bir yandan bir
düş görüyor gibiydim, öte yandan bu çok tuhaf duygu beraberinde korku ve
panikte yaşatıyordu. Bunları sözle anlatmam o kadar güç ki…”
KAYNAKÇA
Geçtan,
E. (2013). Psikodinamik psikiyatri ve
normal dışı davranışlar. (21. Baskı). İstanbul: Metis Yayınları.
Kourt, R. (2011). 18-24 Yaş Arası Üniversite Öğrencilerinde Çocukluk Çağı Travmalarının
Dissosiyatif Yaşantılar ve Suçluluk-Utanç Duyguları ile ilişkilerinin
incelenmesi. (Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi). Maltepe Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Yılmaz,
O. (2010). Bipolar Affektif Bozukluk
Hastalarında Çocukluk Çağı Travmaları, Aleksitimi ve Dissosiyatif Belirtilerin Sıklığı ve Diğer
klinik özelliklerle ilişkisi. (Yayınlanmış Uzmanlık Tezi) Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Haydarpasa Egitim Hastanesi Ruh Saglıgı ve Hastalıkları
Servis Sefligi, İstanbul.
Çok güzel bilgilendirici bir yazı olmuş. Elinize sağlık. Psikoloji alanına ilgiliyim bende.
YanıtlaSilYorum için teşekkürler:) psikokojiyle ilgili sormak istediginiz birseyler olursa özelden mesaj atabilirsiniz elimden geldigi kadar yardımcı olurum.
Sil