Her zaman ne varsa onu gör. Acele etme. Bir şeyi yanlış anlamaktansa anlamamak daha iyidir.(Osho)
Fenomenolojik yaklaşım, bireyin davranışlarını anlayabilmek
için onun kendine özgü algılayışını ve yaşantısını bilmemiz gerektiğini
savunur. Dayandığı temel ise, gerçeğin bireylerin algılayış
biçimlerine göre değişmesi ve algılarına göre davranmalarıdır. Bu yaklaşımı
daha ayrıntılı incelemeden önce benlik kavramına da bakalım.
Benlik kavramı, kişinin kendisi hakkındaki algısından
oluşur. Kişinin ne olduğu görüşlerinin yanı sıra ne olmak istediğini de içerir.
Şimdi aşağıdaki soruları kendinize sorun verdiğiniz cevapların bütünü sizin
benlik algınızı oluşturur.
Ben kimim?
Değer verdiğim şeyler neler?
Yapabildiklerim yeterliliklerim neler?
Nasıl biri olmak istiyorum?
Ne istiyorum?
Fenomenolojik yaklaşım üzerinde düşünürken aklıma bazı
sorular takıldı. Bunlar;
Bir insanın benlik
algısı çok hızlı değişirken onun fenomenolojik alanına girmek mümkün mü? Eğer
mümkünse bu nasıl olur?
Kimler kendi fenomenolojik alanından çıkıp başkalarının
fenomenolojik alanına girebilir?
Şimdi ilk sorudan yolculuğumuza başlayalım. Benlik algısı
çok hızlı değişebilir. Fakat ne kadar değişse de biz yine de aynı kişi
olduğumuzu düşünürüz. Benlik algısının değişime direnci bizim benlik algımızın
bütünlüğü ve uyumuyla ilgilidir. Şimdi
sorunun özüne dönelim peki başkalarının fenomenolojik alanına girmek mümkün mü?
Evet bu mümkün görünüyor. Öncelikle karşıdaki kişiyi koşulsuz kabul (olduğu
gibi herhangi bir şart koşmadan, onu sadece kendisi olduğu için kabul)
etmeliyiz. Bazı durumlarda karşıda ki kişinin gerçek benliği ile ideal benliği
arasındaki uçurum çok fazla oluyor. Bu durumlarda onun fenomenolojik alanına
girmekte oldukça zorlaşıyor. Bundan sonra yapmamız gerekenler dinlemek, anlamak
ve anladığımızı ona aktarabilmek yani empati kurabilmek. Sadece dinlemek ve
anlamak karşımızdakinin fenomenolojik alanına girmek için yeterli değildir.
Karşıdaki kişiye onu anladığımızı aktarmamızda gerekir.
Bura da şu durum söz konusu kendi iç diyarların da yolculuk
yapmayan kişiler başkalarının iç dünyalarına ya hiç ulaşamaz ya da o dünyada
yollarını kaybederler. Erdinç Duru hocamızın çok güzel bir sözü vardır; “ Kendi
karanlığına kör olan biri başkalarının karanlığına ışık olamaz”.
Bu da bizi aklıma takılan ikinci soruyu getiriyor. Kimler
kendi fenomenolojik alanından çıkıp başkalarının fenomenolojik alanına
girebilir?
Öncelikle bu kişi kendi iç diyarında yeterince dolaşmış ve
aydınlık ve karanlık noktalarını iyice tanımış olmalı.
Kendini aydınlık ve karanlık her yönüyle kabul etmeli. Yani
kendisine karşı koşulsuz bir kabul gerçekleştirebilmeli.
Değişime açık olmalı çünkü karşıda ki kişinin diyarlarında
gezmek her iki kişi içinde bazı değişimlerin oluşmasını sağlar. Bu durumu aynı
kozanın içine girmiş iki tırtılın kelebeğe dönüşmesi olarak zihninizde
canlandırabilirsiniz.
Aşağıda ki cümleyi daha önce başka bir yazımda kendi
diyarımıza yolculuk için kullanmıştım fakat aynı şekilde başkalarının diyarına
yolculuk için de kullanılabilir.
“Alice gibi tavşan
deliğinden yuvarlanıp tanımadığın bir diyara düşmek”
Irvin D. Yalom’un iddialı bir varsayımı vardır. Her insan
için bir terapi yöntemi geliştirilebilir. Şimdilik bu varsayım uygulanabilir
görünmüyor fakat fenomenolojik yaklaşım buna en yakın olabilecek şey gibi görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder