Zihnimiz kendisine ulaşan her şeye anlam bulmaya çalışan
dinamik bir bilişsel yapı birimidir. Özellikle daha küçük yaşlarda içinde
bulunduğumuz dünyayı anlamlandırabilmek için çok sık sorular sorar ve
zihnimizde yeni şemalar oluştururuz. Zamanla yeni şemalar kurmaktan çok
ilişkisel ve yaratıcı olarak bu şemaları birleştirerek gelişiriz.
Şimdi öğrenmenin nöro-fizyolojik düzeyde nasıl
gerçekleştiğine ve hangi süreçlerin işin içine girdiğine bakmadan önce
öğrenmenin ne olduğuna kısaca bakalım. Kısaca öğrenmeyi, “büyüme ve vücutta değişik etkilerle oluşan
geçici değişimlere atfedilmeyecek, yaşantı ürünü olarak meydana gelen
davranışta ya da potansiyel davranıştaki nispeten kalıcı izli değişmeler”
olarak tanımlayabiliriz (Senemoğlu,2013).
Bu tanımdan yola çıkarsak insan nasıl
öğrenir? Öğrenme sırasında beyinde ne gibi değişiklikler olur?
Yandaki
resimde görüldüğü gibi tüm vücudumuzu bir ağ gibi sarmış olan sinir sistemi
sayesinde iç ve dış dünyayı algılar ve yine bu sistem sayesinde gerekli
tepkileri veririz.
(Not: Sinir sistemi, 1) Beyin -
Omurilik sistemi ve 2) Sempatik sistem olmak üzere ikiye ayrılır. Beyin -
Omurilik sistemi de «Merkez sinir sistemi» ve «Çevresel sinir sistemi» olmak
üzere ikiye ayrılır. Bu yazıda daha çok merkezi sinir sistemi üzerinde
duracağız.)
İç ve dış dünyayı algılamamız
ve gerekli cevapların oluşturulması ise sinir sisteminin temel yapı birimi olan
nöronlar (sinir hücreleri) sayesinde gerçekleştirilir.
Merkezi sinir sistemini
oluşturan yapılardan ilki olan beyin, insanın doğumunda, sahip
olabileceği maksimum sayıdaki nöron sayısı ile dünyaya gelir. Bu da içinde
bulunduğumuz çevreye uyum sağlamak için büyük bir kapasiteye sahip olduğumuzu
gösteriyor. Zamanla sinirsel budama denilen bir olayla beyinde ki kullanılmayan
nöronlar kaybolur. Fakat her yeni öğrenmeyle nöronlar arasında yeni bağlantılar
kurulur ve beyin gelişmeye devam eder.
Nörofizyolojik
kuramın kurucusu Hebb’e göre, çocuk, seçkisiz bir şekilde birbiriyle
ilişkilenmiş bir sinir ağıyla dünyaya gelir. Bu sinirsel ağ, duyusal yaşantılar
sonucu organize olur ve böylece çevreyle etkili iletişim kurmayı sağlar. Hebb,
yaşantı geçirdiğimiz her çevresel objenin, karmaşık bir nöron grubunu
uyardığını söyler. Ve bu nöron gruplarına “Hücre Kümeleri” adını verir (akt.
Senemoğlu,2013 ss. 346-347).
Yani günlük
hayatta karşılaştığımız her yeni yaşantı zihnimizde farklı bir nöron grubuyla
ilişkilenir ve farklı nöron grupları arasında yeni bağlantılar oluşturularak
gelişir. Eğer farklı hücre kümeleri aynı anda etkin olursa nörolojik olarak
birbirleriyle ilişkili hale gelir. İsterseniz bunu bir örnekle açıklayalım.
Diyelim ki bebek için ayak sesi ve anne ayrı hücre kümeleri. Çocuk ayak sesi
duyuyor ve bu sırada anne kapıdan içeri giriyor. Bu durumda beyinde ki iki
hücre kümesi aynı anda etkinleşiyor ve arada bağ kuruluyor. Bir daha ki durumda
çocuk ayak sesi duyduğunda zihninde onunla bağ kurmuş olduğu anne imgesinin
hücre kümesi de uyarılıyor. Hebb bu sürece “ardışık safha” adını verir.
Konuya başka
bir soruyla devam etmek istiyorum. Öğrenilen bilgiler beyinde saklanırken ve
yeniden hatırlanmaya çalışıldığında, beyinde ne gibi etkinlikler oluyor?
Öğrenilenlerin
kalıcılığı büyük ölçüde bellekle ilgilidir ve bellek ile öğrenme süreçleri
birbirini tamamlayan süreçlerdir. Bir bilginin hatırlanabilmesi için bilginin
sembolleştirilip kodlanması gerekmektedir.
Tony Buzan’a
göre etkili öğrenme ve öğrenilenleri hatırlayabilmek için tüm beyin
becerilerinin faaliyete geçirilmesi konusunda bellek destekleyicilerin, özellikle
hatırlanması güç olan öğrenmelerde kullanılması yarar sağlayabilir. (akt. Korkmaz
ve Mahiroğlu, 2007)
Bunlardan bazıları; imajlar, yerleşim yöntemi,
zincirleme yöntemi, askı-sözcük yöntemi, anahtar sözcük yöntemidir. Daha birçok
bellek destekleme stratejisi var. İsteyenler Tony Buzan’ın “zihin haritaları” adlı
kitabından daha ayrıntılı bir şekilde bakabilirler.
Bellek
konusuna dönecek olursak 3 tür bellekten söz edebiliriz.
1)Duyusal
Bellek
2)Kısa
Süreli Bellek
3) Uzun
Süreli Bellek
Duyusal
bellekte, duyu organlarından gelen duyusal sinyaller yüz milisaniye kadar
tutulur daha sonra yeni duyusal sinyaller yerini alır. Buradaki bilgiler
ihtiyaç, ilgi, dikkat ve motivasyon gibi süreçlerle seçilerek kısa süreli
bellekte bir süre daha devam eder. Fakat bilgi burada uzun süre kalamaz.
Bilginin burada ne kadar kaldığı bilinmemekle birlikte araştırmalar 18.
Saniyeden sonra hatırlamanın çok düşük düzeyde olduğunu göstermiştir. Yani
zamana bağlı olarak azalmakta ve yok olmaktadır. Buradan ihtiyaç duyulan
bilginin uzun süreli belleğe aktarılması gerekmektedir. Bu da tekrar ve
kodlamayla gerçekleştirilir.
Bilgi
beyinde rastgele depolanmaz; bilgilerin kalıcılığı rastgele sağlanmaz. Aynı
tipteki eski bilgilerle bağlantılı olarak saklanır. Böylece daha sonra
istediğimiz bilgiyi rahatça bulabiliriz (Senemoğlu,2013 s. 359).
KAYNAKÇA
Aydoğdu, S.
(2014). Öğretmen Adaylarının Öğrenme, Davranış ve Zihinsel Süreçler İle İlgili
Nörofizyolojik Algılarının İncelenmesi. Yayınlamış Yüksek Lisans Tezi. Erzincan Üniversitesi/Fen Bilimleri
Enstitüsi, Erzincan.
Korkmaz, Ö.& Mahiroğlu, A. (2007). Beyin, Bellek ve Öğrenme. Kastamonu Eğitim Dergisi, 15(1), 93-104
Senemoğlu, N. (2013). Gelişim, Öğrenme ve Öğretim: Kuramdan Uygulamaya. Ankara: Yargı.
Psikolojik Danışman
Muhammet KAZANCI
Yararlı bir konu, severek okudum. :)
YanıtlaSilSize katkısı olduysa ne mutlu bana (:
Sil