Öncelikle konuya daha ayrıntılı yaklaşmadan önce “anksiyete nedir? Sorusuyla başlayalım. Anksiyete beynin tehlikeye karşı gösterdiği normal adaptif bir cevaptır. Fakat sıklığı, şiddeti ve kalıcılığı arttıkça insanın gelişimini ve uyumunu bozmaya başlar ve bir bozukluğa dönüşür. Hepimiz hayatımız da yeni kararlar alırken biraz kaygı duyarız ve bu kaygı sayesinde kararımızı daha dikkatli seçeriz. Fakat kaygı yoğunluğu ve sıklığı arttıkça bilişsel yeteneklerimizi olumsuz etkiler ve bu da iyi kararlar almamızı zorlaştırır. Öğrenmede de benzer bir ilişki vardır. Belli bir miktar kaygı öğrenmeyi olumlu etkilerken kaygı aşırı yükseldikçe öğrenme azalır.
Ergenlerin içinde bulundukları gelişim dönemlerini göz
önünde bulundurursak birçok karar süreciyle baş başa kaldıklarını görürüz. Artık bir çocuk değildirler ve kendi
gelecekleriyle ilgili kararlar almaya başlarlar. Kaygılarımız bir nevi bizi
harekete geçiren, bir şeyler yapmaya iten itici bir güç görevi üstlense de
günlük hayatta karşılaştığımız her şeyle ilgili aşırı kaygı hali bizi yaygın
anksiyete bozukluğuna doğru götürür. Yaygın anksiyete normal kaygıdan farklı
olarak ısrarcıdır, aşırıdır ve mantıkdışıdır. YAB olan insanlar kaygılarının
mantıkdışı olduğunu bilirler fakat bunu nasıl durduracaklarını bilemezler.
Çocuk ve ergen psikiyatrisine başvuran hastalar üzerinde
yapılan bir araştırmaya göre, Anksiyete bozukluğu hem erkelerde hem de kızlarda
başvurulan hastalıklar içinde ikinci sırayı almaktadır. Kızlarda %19,6 erkeklerde
ise %11,7 gibi önemli bir yer edinmektedir ( Akdemir ve Çuhadaroğlu
Çetin,2008).
Yine Çocuk ve ergenler üzerinde yapılan başka bir
araştırmaya göre en çok rastlanan 3 anksiyete türü sırasıyla; başka türlü
adlandırılamayan anksiyete bozukluğu(BTA; %36,5), yaygın anksiyete bozukluğu
(YAB;%29) ve sosyal anksiyete bozukluğudur(SAB;%9,7). Yaygın anksiyete
bozukluğu ergenlerde çocuklara oranla daha fazla belirlenmiştir. Cinsiyet
olaraksa kızlarda erkeklerden fazla olduğu bulunmuştur (Göker ve ark. 2015).
Bu bozukluğa sahip olan bireylerde genellikle gözlenen
kaygılar; “yeterlilik”, “onay görme”, “gelecekle ilgili kaygılar” ve “ yeni ya da
tanıdık olmayan ortamlarla” ilgili kaygılardır. YAB olan çocuklar genellikle
toplumla uyumlu görünürler ve mükemmelliyetçidirler. Çünkü yaptıkları her işte
kaygılarından dolayı ayrıntılara fazlasıyla takılabilirler. Bu çocuklar
dışarıdan onaylanırlar ama çoğu zaman yaşadıkları sıkıntılar göz ardı edilir. Sürekli
ve yoğun yaşadıkları kaygı sempatik sinir sistemini sürekli aktif ettiği için
bazı fiziksel yakınmalar sergilerler. Bunlara örnek sürekli karın ve baş ağrısı
verilebilir.
Mesela yaygın anksiyete bozukluğu olan ve sınavda başarı
sağlamak için aşırı çalışan bir kişi, sürekli ve yoğun kaygının öğrenmeye
olumsuz etkisi yüzünden çalışmasının altında notlar alabilir ve devamlı kendini
eleştirdiği için yetersizlik duygusu geliştirebilir. Bu da ergenin ilişkilerini
ve günlük hayatını olumsuz etkiler ve yine kendine yönelip iğne oklarını
kendine çevirir ve bu döngü yardım alınmadığı taktirde hayatı boyunca bu
şekilde devam edebilir. Ama Bilişsel Davranışçı Terapi ve ilaç
takviyesiyle(kaygı önleyici ve antidepresanlar) bu süreç başarılı bir şekilde
atlatılabilir.
KAYNAKÇA
Akdemir, D.& Çuhadaroğlu Çetin, F.(2008). Çocuk ve Ergen
Psikiyatrisi Bölümüne Başvuran Ergenlerin Klinik Özellikleri. Çocuk ve Gençlik Ruhsağlığı Dergisi. 15(1).
Göker, Z., Güney, E., Dinç, G., Hekim, Ö., Üneri, ÖŞ.(2015).
Çocuk ve Erdenlerde Anksiyete ile İlişkili Bozuklukların Klinik ve Demografik
Özellikleri: Bir Yıllık Kesitsel Bir Örneklem. Klinik Psikiyatri Dergisi. 18, 7-14.
Suadiye, Y.& Aydın, A.(2010). Anksiyete Bozukluğu Olan
Ergenlerde Bilişsel Hatalar. Klinik
Psikiyatri. 12, 172-179.
Psikolojik Danışman
Muhammet KAZANCI